bilmek

1 /
allah'ın sıfatları zatî ve subutî olarak ikiye ayrılır. zatî sıfatlar yalnızca allah'a aittir. subutî sıfatlar ise allah'ta sınırsız, insanlarda sınırlı olarak bulunur.

kudret: allah'ın her şeye gücü yeter. (insanın bazı şeylere gücü yeter.)

hayat: allah sonsuz hayat sahibidir. (insan hayatının sonu vardır.)

irade: allah istediği her şeyi yapabilir. (yani küllî irade sahibidir, insan ise cüz'î irade sahibi olarak belli başlı şeyleri yapabilir.)

ilim: allah her şeyi bilir. (insan ise belli başlı şeyleri bilebilir.)

semi: alalh her şeyi duyar. (insan her şeyi duyamaz.)

basar: allah her şeyi görür. (insan her şeyi göremez.)

tekvîn: allah dilediğini yoktan var edebilir. (insan allah'ın var ettikleriyle dilediğini var edebilir.)

kelâm: allah dilediği kuluyla dilediği şekilde konuşur. (insanın konuşabilmek için kelimelere ihtiyacı vardır.)


mesele son derece açık sanırım.



Doğru inanmaktır.

william kingdon clifford'un "bir şeye yetersiz delile dayanarak inanma, herkes için, her zaman ve her yerde yanlıştır." sözünden hareketle şunları söyleyebiliriz: Bir şeye yeterli delile dayanarak inanma doğru inanmadır. bilme, öyle bir inanmadır ki bu inanma yeterli delile dayanmalı ve bu inanmaya yanlış karışmamalıdır. sadece böyle bir inanmayla herhangi bir önermenin doğruluğundan emin olunabilir. bu tür bir inanmanın içinde zan, sanı gibi yetersiz delile dayanan ya da yanlış inanmayla var edilmeye çalışılan inançlar bulunamaz. o halde şöyle ifade edebiliriz: bu tür bir inanma; içinde yanlış inanma bulunmadığından, doğru olarak nitelendirilebilir; bu inanma doğru inanmadır ve bu doğru inanma, bilme için gerekli ve yeterli şartları sağladığından bilmedir. yani; bilme ile doğru inanma, bilgi ile de doğru inanç aynı şeydir: demek ki bilgi, doğru inançtır.
bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir demiş düşünür.

çünkü bilmek ilahlıktır. alim olan allah'tır. ilim allahın sıfatıdır. kulun görevi ise inanmaktır.
Arapça'da alime (علم) ve arefe (عرف) kelimelerine tekâbül eder; ancak ikisi arasında da hem fonetik hem mânâ bakımından fark vardır.

Alime, çeşitli kaynaklar vasıtası ile insanların ilimlerin zahirî vechelerini veya bir işin gerekliliklerini teorik düzeyde öğrenip içselleştirmesiyle ortaya çıkan bilmeyi ifade eder. Bu bir yönüyle kesbîdir.

Arefe ise, ilmî bir yeterlilik sözkonusu olsun veya olmasın, Allah Teâlânın kulları için hem murâd hem ihsan ettiği, daha ziyade meselelerin iç yüzlerini, ardındaki sebeb sonuç münasebetini ve te'sirini ihata eden şümullu bir bilme eylemidir. İdrak, feraset, basiret, semâ, irade vd. gibi hallerden teşekkül eden bir bütündür.
aşırı ontolojik bir kavram. yanlışı asla olmaz çünkü. yani " ben trenlerin asfaltta gittiğini biliyordum " diye bir cümle kuramazsın mesela. saçma olur zira. bu cümlenin sonunu ancak " zannediyordum" diye tamamlayabilirsin. bu da bilgi olmaz zan olur . eskilerin tabiriyle malumatfuruş olur.
(bkz: Yük)

Sorumluluk getirmekten başka bir şeyi yok. Ne kadar bilirsen o kadar yükün artıyor. Bunu değerli kılan şey insanın içinde denge oluşturması.