necip fazıl kısakürek

1 /
Kendisi annesi ile Heybeliada'da uzun dönemler kalmıştır. Kardeşinin ölümü üzerinden kendileri gelemeyen annesi ve kendisi şehirden uzak temiz bir havada uzun yıllarını geçirmişlerdir. Verem sarmıştı tüm bedenleri bir zamanlar, almıştı sevdiklerini koca yürekli şairin, vardır sebebi ızdırap çekmeye.
Muhabbetle yad ettiğim güzel insan...

Gideriz nur yolu izde gideriz
Taş bağırda, sular dizde gideriz
Bir gün akşam olur bizde gideriz
Kalır dudaklarda şarkımız bizim

Kim ne derse desin. Bu ümmete bilinç vermiştir. Diriltmiştir.

Allah Cennet mekan etsin. Gaye-İnsan ve Ufuk-Peygambere komşu olsun.
Bir Fransız edibi, bu ince hikmeti şöyle ifadelendiriyor:
- Üç şey gerçek sanatkârı şerefsiz kılar: Fransız Akademisine âzâ kabul edilmek, (Lejyon d’onör) nişanıyla lûtuflandırmak, zamanenin münekkidi tarafından övülmek…
“Bir Fransız papazın (Poésie pure – Saf şiir) isimli kitabı vaktiyle bütün dünyada bir sanat hâdisesi kabul edilmişti. Bu kitabın ilk sayfasını açalım. Kainatı tek cümleye hapsetmiş bir vecize kadar güzel bir söze rastgeliriz:

“Dümdüz, çırçıplak, apaydınlık bir vuzuhla konuşan insanlara dikkat ettim. Her defasında karşımda bir APTAL vardı.”

Akıl hastalıklarına dair bir kitapta da, bir delinin ağzından çıkmış şöyle bir cümle gördüm:

“Mavi hattın üstündeki sebep!”

Papazın sevdiği girift cümle acaba bu muydu?

İçi hayat dolu cümleyle, illetli bir kafanın deprenişi arasındaki fark inceliğini sezmek, o kadar zor olmasa gerek…

BİR ODADA IŞIKLARI KISTIKÇA MESAFELER EBEDÎLEŞİR, IŞIK BÜSBÜTÜN SÖNDÜRÜLÜNCE MESAFE KALMAMIŞTIR; ayni fark…”

(Necib Fazıl, Çerçeve 1, Büyük Doğu Yay., 31 Temmuz 1939,)
“…Gecenin geç saatlerinde bazen içinden gelir, şiirler okurdu. Baki'den, Nefî ve Fuzûlî'den okuduğu bu şiirler için hayranlığını gizleyemez, elini masaya vura vura
'şiir diye beyim buna derim ben' derdi…”