"bakara makara" diyen, uçakta içki servisi seven eski bakanını gururla büyükelçi atayan hükümetin adalet bakanının söylevidir.

sırf "bizdendir" düşüncesiyle kul hakkı yiyenlere göz yumanların gözlerinin açılması muhtemeldir.
hamsiyi kılçığıyla yemesi.
rakı fabrikası açmakla övünüp zinayı serbest bıraktığı düşünülürse ak parti olması kuvvetle muhtemel partidir.
saadet partisi genel başkanı temel karamollaoğlu'nun "İttifakların tartışıldığı, konuşulduğu bu ortamda, iktidar seçim hesapları yaparken insanımız geçim mücadelesi vermekte." diyerek başlattığı kampanyadır.
[youtube]
[/youtube]
[youtube]

açık ara, jale özata dirlikyapan hocanın kuramsal metinlere eleştirel yaklaşımlar dersiydi
can yayınları'ndan çıkan bir cem akaş romanıdır.
aralarında belli bir zaman akışı olmayan maddeler halinde yazılmış roman. Birinde karakterimizin çocukluğundan bir anıyı okurken, diğerinde çocuğu ile bir anısını okuyabiliyoruz. Böyle madde madde bir kadının hayatı; annesiyle, çocuğuyla, sanat dünyasıyla, aşklarıyla ilişkileri üzerinden anlatılmış.
--- alıntı ---
"Sanat dünyasının önde gelen koleksiyonerlerinden biri arıyor, anılarını yazmak istediğini, kitabı yayına hazırlayacak, eli kalem tutan, sanat işlerinden anlayan bir editör aradığını söylüyor, işi ona teklif ediyor. Pintiliğiyle ünlü bir adam ama parada anlaşıyorlar, çalışmaya başlıyorlar. Ailesinin beş kuşak antikacılık ve koleksiyonerlik hikayesini, kimleri alıp kimleri sattığını, başka koleksiyonerleri kötü gösteren hikayeleri, arada da çapkınlıklarını anlatıyor adam. Birkaç oturumdan sonra tavırları değişiyor, laubaileşiyor, içki içip abuk sabuk konuşmaya, bazen hakarete varacak şeyler söylemeye, bazen de vıcık vıcık iltifatlar etmeye başlıyor. Adamın hayat hikayesini yazdığı duyuldukça, çevreden onunla ilgili şeyler anlatmak isteyenler, özellikle de taciz hikayelerini anlatmak isteyen genç ve orta yaşlı kadınlar çıkıyor, sayıları artıyor. Kendi deneyimi ve bu insanların anlattıklarıyla adamın kendi hakkına anlattığı yaldızlı hikayeler öyle bir tezat oluşturur hale geliyor ki adamın yanında duramaz, kitap üzerinde çalışamaz oluyor. Neyse ki metin o günlerde tamamlanıyor, iş resimlerin yerleştirilmesine, tasarımın yapılmasına kalıyor, parasının son taksidini kitap yayımlandığında almak üzere el sıkışıyorlar koleksiyonerin ofisinde; ısrarlı yemek teklifini reddediyor, sırnaşmaya başladığında neredeyse koşarak kendini sokağa atıyor. O gece, dinlediği taciz hikayelerini bir yazı haline getiriyor, adamın hayat hikâyesinin çeşitli yerlerine serpiştiriyor ve metnin son hali olarak yayınevine gönderiyor. Koleksiyonerin onu araması için iki hafta geçiyor - belli ki yayınevindekileri ancak o zaman farkına varıp adama haber veriyor. Küfürler, tehditler, aşağılamalar çınlıyor kulağında, gülümseyerek dinliyor başta ama sinirlerine hakim olamıyor sonunda, Herkes öğrenecek senin ne mal olduğunu, aşağılık pezevenk seni, diyor ve telefonu kapatıyor."
syf.132
--- alıntı ---
aralarında belli bir zaman akışı olmayan maddeler halinde yazılmış roman. Birinde karakterimizin çocukluğundan bir anıyı okurken, diğerinde çocuğu ile bir anısını okuyabiliyoruz. Böyle madde madde bir kadının hayatı; annesiyle, çocuğuyla, sanat dünyasıyla, aşklarıyla ilişkileri üzerinden anlatılmış.
--- alıntı ---
"Sanat dünyasının önde gelen koleksiyonerlerinden biri arıyor, anılarını yazmak istediğini, kitabı yayına hazırlayacak, eli kalem tutan, sanat işlerinden anlayan bir editör aradığını söylüyor, işi ona teklif ediyor. Pintiliğiyle ünlü bir adam ama parada anlaşıyorlar, çalışmaya başlıyorlar. Ailesinin beş kuşak antikacılık ve koleksiyonerlik hikayesini, kimleri alıp kimleri sattığını, başka koleksiyonerleri kötü gösteren hikayeleri, arada da çapkınlıklarını anlatıyor adam. Birkaç oturumdan sonra tavırları değişiyor, laubaileşiyor, içki içip abuk sabuk konuşmaya, bazen hakarete varacak şeyler söylemeye, bazen de vıcık vıcık iltifatlar etmeye başlıyor. Adamın hayat hikayesini yazdığı duyuldukça, çevreden onunla ilgili şeyler anlatmak isteyenler, özellikle de taciz hikayelerini anlatmak isteyen genç ve orta yaşlı kadınlar çıkıyor, sayıları artıyor. Kendi deneyimi ve bu insanların anlattıklarıyla adamın kendi hakkına anlattığı yaldızlı hikayeler öyle bir tezat oluşturur hale geliyor ki adamın yanında duramaz, kitap üzerinde çalışamaz oluyor. Neyse ki metin o günlerde tamamlanıyor, iş resimlerin yerleştirilmesine, tasarımın yapılmasına kalıyor, parasının son taksidini kitap yayımlandığında almak üzere el sıkışıyorlar koleksiyonerin ofisinde; ısrarlı yemek teklifini reddediyor, sırnaşmaya başladığında neredeyse koşarak kendini sokağa atıyor. O gece, dinlediği taciz hikayelerini bir yazı haline getiriyor, adamın hayat hikâyesinin çeşitli yerlerine serpiştiriyor ve metnin son hali olarak yayınevine gönderiyor. Koleksiyonerin onu araması için iki hafta geçiyor - belli ki yayınevindekileri ancak o zaman farkına varıp adama haber veriyor. Küfürler, tehditler, aşağılamalar çınlıyor kulağında, gülümseyerek dinliyor başta ama sinirlerine hakim olamıyor sonunda, Herkes öğrenecek senin ne mal olduğunu, aşağılık pezevenk seni, diyor ve telefonu kapatıyor."
syf.132
--- alıntı ---
yapı kredi yayınları'ndan çıkan bir kerem ışık romanıdır.
--- alıntı ---
"Dönüp geçmişe baktığımda güvercinlerle dolu bir bahçeye girmiş gibi hissediyorum, demişti sonra. Her biri farklı birer anı ve ben onlara doğru adım attığımda havalanıp gözden kayboluveriyorlar. Bana sadece kanat çırpışları ve yüzümü usulca yalayıp geçen rüzgârları kalıyor."
syf.49
"İnsan bedeni yaşlandıkça bir savaş alanına benzer. Anımsanan geçmiş ise elde kalan son savaş ganimetidir."
syf.159
--- alıntı ---
--- alıntı ---
"Dönüp geçmişe baktığımda güvercinlerle dolu bir bahçeye girmiş gibi hissediyorum, demişti sonra. Her biri farklı birer anı ve ben onlara doğru adım attığımda havalanıp gözden kayboluveriyorlar. Bana sadece kanat çırpışları ve yüzümü usulca yalayıp geçen rüzgârları kalıyor."
syf.49
"İnsan bedeni yaşlandıkça bir savaş alanına benzer. Anımsanan geçmiş ise elde kalan son savaş ganimetidir."
syf.159
--- alıntı ---
ithaki yayınları'ndan çıkan bir fuat sevimay romanıdır.
Dublin'in asi delikanlısı James abimiz, Ulysses'ini okumadan sergileyenlerin havasından mezarında ters dönüp gözünü İstanbul'da açar gibi olur ama tam açamaz. Çünkü zaman Gezi Direnişi zamanıdır, ortalık biber gazı sisine bürünmüştür. Ama yine de Çevirmen ve türlü hayta eşliğinde İstanbul'un altını üstüne getirir.
İş bu yolculuk esnasında Ulysses'inden Finnegan'ına, Dublinliler'inden Sanatçı'sına Jeymis abimizin kitaplarını yazarla beraber incelemiş olur, "lan bi daha mı okusam" hevesine kapılırız.
Mutlaka okunması gereken romanlar listeleri filan oluyor ya, işte bu delice roman o listelerde başı çekecek türden. Tavsiyedir.
--- alıntı ---
"Yazarken istedim ki arabacısı garsonu, işçisi esnafı, herkes okusun, sanat halkla buluşsun. Varsıl, yoksul kim varsa bilsin ki kahraman kendisi. Ama bu elitist tayfa yani seçkinciler diyor ki; Joyce'u anca ben bilir, ben okur, ben anlarım. Siz okuyamazsınız. Neden? Kültürsüzsünüz. Sen nereden biliyorsun be kültür ne, kimin kültür. Manyak"
syf.13
"Roman yazacak olsam işçilerin memurların okuyacağı bir şey olsun isterdim. Otobüs şoförüyle opera muhabbeti, esnafla resim sohbeti yapıp, işçinin kızıyla edebiyat konuşabilmeliyim. Yoksa dön dolaş mektepliler arasında al gülüm ver gülüm sanat, insanlığı bir yere götürür mü?"
syf.129
--- alıntı ---
Dublin'in asi delikanlısı James abimiz, Ulysses'ini okumadan sergileyenlerin havasından mezarında ters dönüp gözünü İstanbul'da açar gibi olur ama tam açamaz. Çünkü zaman Gezi Direnişi zamanıdır, ortalık biber gazı sisine bürünmüştür. Ama yine de Çevirmen ve türlü hayta eşliğinde İstanbul'un altını üstüne getirir.
İş bu yolculuk esnasında Ulysses'inden Finnegan'ına, Dublinliler'inden Sanatçı'sına Jeymis abimizin kitaplarını yazarla beraber incelemiş olur, "lan bi daha mı okusam" hevesine kapılırız.
Mutlaka okunması gereken romanlar listeleri filan oluyor ya, işte bu delice roman o listelerde başı çekecek türden. Tavsiyedir.
--- alıntı ---
"Yazarken istedim ki arabacısı garsonu, işçisi esnafı, herkes okusun, sanat halkla buluşsun. Varsıl, yoksul kim varsa bilsin ki kahraman kendisi. Ama bu elitist tayfa yani seçkinciler diyor ki; Joyce'u anca ben bilir, ben okur, ben anlarım. Siz okuyamazsınız. Neden? Kültürsüzsünüz. Sen nereden biliyorsun be kültür ne, kimin kültür. Manyak"
syf.13
"Roman yazacak olsam işçilerin memurların okuyacağı bir şey olsun isterdim. Otobüs şoförüyle opera muhabbeti, esnafla resim sohbeti yapıp, işçinin kızıyla edebiyat konuşabilmeliyim. Yoksa dön dolaş mektepliler arasında al gülüm ver gülüm sanat, insanlığı bir yere götürür mü?"
syf.129
--- alıntı ---
everest yayınları'ndan çıkan bir ebru ojen romanıdır.
--- alıntı ---
"Her şeyin bir vakti vardır. Doğanın orkestrasında kanat çırpınışları, nefesi, müziği oluşturan ritim, zamanında gerçekleşmelidir. Vaktinde havalanmayıp yanlış bir adım atarsa ördek, sıcak su gözelerinde ıslanmış göğüs tüyleri, ayak perdeleri buza çivilenip kurtulamayacağı şekilde yüzeye yapışır. Gezegenler bütün şiirsel ritmiyle galaksilerde dönenirken, hareketsiz halde duran ördek, yeni bir göç yolunu kucaklarcasına bedenini yeryüzüne bırakır. Böylece acı dolu bir manzara daha gözlerimizin önünde yücelir. Manzaralar hep acı dolu, yürek burkucu ve güzelliklerinin temelini korkunç karanlıklara borçludurlar."
syf.9
--- alıntı ---
--- alıntı ---
"Her şeyin bir vakti vardır. Doğanın orkestrasında kanat çırpınışları, nefesi, müziği oluşturan ritim, zamanında gerçekleşmelidir. Vaktinde havalanmayıp yanlış bir adım atarsa ördek, sıcak su gözelerinde ıslanmış göğüs tüyleri, ayak perdeleri buza çivilenip kurtulamayacağı şekilde yüzeye yapışır. Gezegenler bütün şiirsel ritmiyle galaksilerde dönenirken, hareketsiz halde duran ördek, yeni bir göç yolunu kucaklarcasına bedenini yeryüzüne bırakır. Böylece acı dolu bir manzara daha gözlerimizin önünde yücelir. Manzaralar hep acı dolu, yürek burkucu ve güzelliklerinin temelini korkunç karanlıklara borçludurlar."
syf.9
--- alıntı ---
redingot kitap'tan çıkan bir ismail gezgin kitabıdır.
--- alıntı ---
"Dilin içine düşen herkes kendinden önce geçenlerin oluşturduğu patikaları takip etmek zorundadır. Tam da bu sebeple dil bir özgürlük ve bireyleşme alanı değildir; bir aidiyet, mahkûmiyettir, anlatılan bütün öykülerdeki kimliklere, inanca, değerlere dil yoluyla prangalıdır insan."
syf.44
"İnsan sessiz olanın sesi olmayı üstlendiğinde, iktidarını pekiştirecek çıkarımlar elde etmiştir. Sessiz kitlelerin sesi olmak, onların öyküsünü anlatmak, diğerlerini de kendi kurucu mitlerine bir öyküyle bağlamak imkânı bulmuştu. Hikâyesi bilinmeyen bir yabancıyla karşılaşma her zaman bir öykülendirme yoluyla onların da kurucu senaryoya bağlanmalarıyla sonuçlanmıştı. Başkası adına söz alanın amacı sözü kendisine almaktır, sözün anlamına el koymak, anlamını değiştirmek, kendilemektir. İnsan, adına söz aldığı tüm canlıların anlamlarını kendi isteği ve menfaatine uygun dönüştürmüştür."
syf.164
--- alıntı ---
--- alıntı ---
"Dilin içine düşen herkes kendinden önce geçenlerin oluşturduğu patikaları takip etmek zorundadır. Tam da bu sebeple dil bir özgürlük ve bireyleşme alanı değildir; bir aidiyet, mahkûmiyettir, anlatılan bütün öykülerdeki kimliklere, inanca, değerlere dil yoluyla prangalıdır insan."
syf.44
"İnsan sessiz olanın sesi olmayı üstlendiğinde, iktidarını pekiştirecek çıkarımlar elde etmiştir. Sessiz kitlelerin sesi olmak, onların öyküsünü anlatmak, diğerlerini de kendi kurucu mitlerine bir öyküyle bağlamak imkânı bulmuştu. Hikâyesi bilinmeyen bir yabancıyla karşılaşma her zaman bir öykülendirme yoluyla onların da kurucu senaryoya bağlanmalarıyla sonuçlanmıştı. Başkası adına söz alanın amacı sözü kendisine almaktır, sözün anlamına el koymak, anlamını değiştirmek, kendilemektir. İnsan, adına söz aldığı tüm canlıların anlamlarını kendi isteği ve menfaatine uygun dönüştürmüştür."
syf.164
--- alıntı ---
metis yayınları'ndan çıkan bir birgül oğuz romanıdır.
Birgül Oğuz'un evi; gelip geçici bir istasyon, kendini arayışın, kendine hareketin ve kendince bir yalnızlığın sabit noktası olarak resmettiği bir uzun ada hikâyesiydi. Nefisti.
--- alıntı ---
"Başıboşluk bazılarının cennetidir. Bir sabah uyanırsın ve yapacak hiç ama hiçbir şey yoktur. Oradan şuraya gidebilirsin, şuradan da buraya, sonra başlangıç noktasına dönersin ama istersen dönmeyebilirsin de. Hiçbir rotası olmadığı gibi hiçbir sınırı da olmayan bir yürüyüş."
syf.53
"Bazen bir şeyin dışarıda dinmesi gerekir. Bazen bir şey dışarıda diner. Bazen bir şey ancak dışarıda dinebilir."
syf.74
--- alıntı ---
Birgül Oğuz'un evi; gelip geçici bir istasyon, kendini arayışın, kendine hareketin ve kendince bir yalnızlığın sabit noktası olarak resmettiği bir uzun ada hikâyesiydi. Nefisti.
--- alıntı ---
"Başıboşluk bazılarının cennetidir. Bir sabah uyanırsın ve yapacak hiç ama hiçbir şey yoktur. Oradan şuraya gidebilirsin, şuradan da buraya, sonra başlangıç noktasına dönersin ama istersen dönmeyebilirsin de. Hiçbir rotası olmadığı gibi hiçbir sınırı da olmayan bir yürüyüş."
syf.53
"Bazen bir şeyin dışarıda dinmesi gerekir. Bazen bir şey dışarıda diner. Bazen bir şey ancak dışarıda dinebilir."
syf.74
--- alıntı ---
neyyire gül ışık çevirisiyle yapı kredi yayınları'ndan çıkan bir javier marias romanıdır.
--- alıntı ---
"Herhangi bir öykünün tek tek olaylarını ve ayrıntılarını, gerçek olanları da kurgusal olanları da unutmaya eğilimli insan, zaman üstlerinde katmanlaştıkça düzeyleri eşitleniyor. Buna karşın, bize anlatılan şey hayalimizin kenar köşesinde, kıyı bucağında, sınırlarında bir yerlerde sinip kalıyor. Bilgimizin parçası oluyor, dolayısıyla olanak çerçevesine giriyor."
syf.292
"Olaylar gelişmekteyken ve güncelken bile düşgücü gerekir, çünkü olaylara hacim veren, onları oldukları sırada anılmaya değenleri değmeyenlerden ayırmayı öğreten tek şeydir o."
syf.300
--- alıntı ---
--- alıntı ---
"Herhangi bir öykünün tek tek olaylarını ve ayrıntılarını, gerçek olanları da kurgusal olanları da unutmaya eğilimli insan, zaman üstlerinde katmanlaştıkça düzeyleri eşitleniyor. Buna karşın, bize anlatılan şey hayalimizin kenar köşesinde, kıyı bucağında, sınırlarında bir yerlerde sinip kalıyor. Bilgimizin parçası oluyor, dolayısıyla olanak çerçevesine giriyor."
syf.292
"Olaylar gelişmekteyken ve güncelken bile düşgücü gerekir, çünkü olaylara hacim veren, onları oldukları sırada anılmaya değenleri değmeyenlerden ayırmayı öğreten tek şeydir o."
syf.300
--- alıntı ---
kaya şahin çevirisiyle metis yayınları'ndan çıkan bir tzvetan todorov kitabıdır.
--- alıntı ---
"Poetika, tek tek yapıtları yorumlamaya karşıt olarak, anlamı adlandırmayı değil her bir yapıtın ortaya çıkışını yöneten genel yasaların bilgisine ulaşmayı amaçlar. Ancak, psikoloji, sosyoloji, vs. gibi bilimlerin aksine, bu yasaları edebiyatın kendi içinde arar. Demek ki, poetika, edebiyata dair hem "soyut" hem de "içsel" bir yaklaşımdır.
Poetikanın nesnesi, edebi yapıtın kendisi değildir: Poetikanın sorgulamaya tabi tuttuğu şey, edebiyat söylemi denen o özgül söylemin özellikleridir. Dolayısıyla, her bir yapıt soyut ve genel bir yapının dışavurumu olarak kabul edilir; yapıt, bu yapının mümkün olan gerçekleşimlerinden biridir yalnızca. Bu itibarla, poetika gerçek edebiyatla değil mümkün olan edebiyatla uğraşır; başka bir deyişle, edebiyat olgusunun tekilliğini oluşturan soyut bir özellikle, edebilik ile ilgilenir. Çalışmanın amacı artık somut yapıtı farklı sözlerle anlatmak, onun geniş bir özetini vermek değildir; bundan böyle amaç edebiyat söyleminin yapısı ve işleyişine dair bir teori sunmaktır. Bu teori edebiyata dair olanakların bir tablosunu oluşturmalıdır; öyle ki, var olan edebi yapıtlar gerçekleştirilmiş olan özgül durumlar gibi görünmelidir. Böylece, psikolojik veya sosyolojik eleştiri örneğindeki gibi, edebiyat yapıtı kendisinden başka bir şey üzerine yansıtılmış olacaktır; ancak yapıtın kendisinden farklı olan bu şey heterojen bir yapı değil, edebiyat söyleminin yapısının ta kendisi olacaktır. Özgül metin, edebiyatın özelliklerini betimlemeyi mümkün kılan bir kerte olacaktır yanlızca."
syf.37
--- alıntı ---
--- alıntı ---
"Poetika, tek tek yapıtları yorumlamaya karşıt olarak, anlamı adlandırmayı değil her bir yapıtın ortaya çıkışını yöneten genel yasaların bilgisine ulaşmayı amaçlar. Ancak, psikoloji, sosyoloji, vs. gibi bilimlerin aksine, bu yasaları edebiyatın kendi içinde arar. Demek ki, poetika, edebiyata dair hem "soyut" hem de "içsel" bir yaklaşımdır.
Poetikanın nesnesi, edebi yapıtın kendisi değildir: Poetikanın sorgulamaya tabi tuttuğu şey, edebiyat söylemi denen o özgül söylemin özellikleridir. Dolayısıyla, her bir yapıt soyut ve genel bir yapının dışavurumu olarak kabul edilir; yapıt, bu yapının mümkün olan gerçekleşimlerinden biridir yalnızca. Bu itibarla, poetika gerçek edebiyatla değil mümkün olan edebiyatla uğraşır; başka bir deyişle, edebiyat olgusunun tekilliğini oluşturan soyut bir özellikle, edebilik ile ilgilenir. Çalışmanın amacı artık somut yapıtı farklı sözlerle anlatmak, onun geniş bir özetini vermek değildir; bundan böyle amaç edebiyat söyleminin yapısı ve işleyişine dair bir teori sunmaktır. Bu teori edebiyata dair olanakların bir tablosunu oluşturmalıdır; öyle ki, var olan edebi yapıtlar gerçekleştirilmiş olan özgül durumlar gibi görünmelidir. Böylece, psikolojik veya sosyolojik eleştiri örneğindeki gibi, edebiyat yapıtı kendisinden başka bir şey üzerine yansıtılmış olacaktır; ancak yapıtın kendisinden farklı olan bu şey heterojen bir yapı değil, edebiyat söyleminin yapısının ta kendisi olacaktır. Özgül metin, edebiyatın özelliklerini betimlemeyi mümkün kılan bir kerte olacaktır yanlızca."
syf.37
--- alıntı ---