Aylarca WhatsApp profil fotosunu açıp boş boş ismine, resmine bakıp her bir detayı ezberlemişsinizdir. Belki onlarca kez numarasını silip eklemişsinizdir. Ekrandaki çevirimiçi yazısının yazıyor'a dönmesini dört gözle beklemişsinizdir. Hiçbiri olmamıştır.
Tam her şey unutulmaya yüz tuttu, sular duruldu derken aylar sonra hiçbir şey olmamış gibi kendini hatırlatıp bünyeye ayar veren bir mesaj gelir. "nasılsın"?!?!?!?! E yuh ama nasıl olur, gerçek mi bu dersiniz? Halüsinasyon görüyorum galiba, ne yapsam nasıl cevap yazsam dersiniz, düşünceler düşünceler.. Gayet medenice "iyiyim sen" ıvır zıvır kısa bir diyalog sonunda niye yazdın deyince, hiç öyle bir sebebi yok, öylesine cevabı alınır. Çünkü özledim diyemeyecek kadar gururludur veya beklentiye sokmak istemiyordur VS vs.. Her ne olursa olsun beklenen tepki bu değildir. Rosbik ruhlu seniiii, ne demeye yazıyorsun o zaman. Venüs retrosu bitecek birkaç güne neyse ki.. Sinirliyim ama bu durumu da nefsimin bu acziyetine bağlıyorum. İyi veya kötü hiçbir şey hissedemeyecek kadar hissizleşiyorum galiba, iyi olurum ve iyi olur umarım.

Yaklaşık bir buçuk saat önce akşam güneşiyle başlayıp, bergen, güllü, yıldız tilbe, müslüm gürses derken şu an cengiz kurtoğlu küllenen aşk dinlerken buldum kendimi. Gece gece hem sesli bir şekilde eşlik edip, hem melankolide boğuluyorum, efkardan koskocaman bir bulutum şu an :D tam olarak uzaktan bu görüntüme bakınca, sevmiyorum bu katlanan melankolik halimi işte.
Sevmiyordur, aklında başkası vardır ama ayıp da olmasın diye cevap veriyordur veya yedekte tutuyordur. Aynısı erkekler için de geçerli. Tabi istisnalar mevcuttur. (biraz da dürüstlük köşemizde bugün eheh)
Beklemek.. Bazen birkaç dksı bile işkence olur gözünde büyür, zaman uzar sanki.. olur sana en az birkaç saat.. Seni neyin beklediğini de bilemezsin şimdi öyle bir durum da var. Her türlü iki ucu b*klu değnek durumu. Ben en çok beklemekten yoruldum kısacası, çok saçma.
Bir iş ortaya koyup, ekip olma ruhunu yakalamış kaliteli kişilerden oluşuyorsa çok da verimli ve eğlenceli bir ortamdır. Öteki türlü elbette ki sıkıntılı bir durum. İmtihan zorlaştıkça, ecri sevabı artar derler, bunu da göz önünde bulunduralım
Lüzumsuz buldum, fazla söze gerek yok. Halihazırda böyle bir sözlük var ve aktif kullanıcı sayısı zaten fazla değil. Kemikleşmiş bir kadroyu görüyorsunuz. Sürekli birbirine sataşma, laf atma vs.. Tüm bu kaygılardan arınılırsa dışardan da daha ilgi çekici hale gelecektir, 30 yaş üstü insanlar olması aksine pozitif bir olaydır. Sürekli alt dallara, ındısının ındısına ayrılmaya gerek var mı yahu
Reddedilmek.. İster iş başvurusu, ister aşk olayı, isterse halı saha maçına davet edilmemek olsun. Bir olay insanın gururuna dokunuyorsa değişim başlatması muhtemeldir.
36 numara ayağa sahip olmayı anlarım da sevgiliye sahip olmak nasıl bir başlık?? İnsan bir durup düşünüyor.. Neyse şöyle bir romantizm olabilir ama bakın.. Ayrılırken "ufacık ayakları vardı lan, ufacık" diye ağlarsınız. *
Ben diyorum bayağı ama hiç de öyle fok balığı gibi konuşmuyorum yaa.. Ama daha çok samimi olduklarıma diyorum, genelde bir şeyi reddetmek üzereyken veya açıklama yapmak istiyorsam kullanıyorum hatta.. Misal "ayyy yokk hiç öyle olur mu", "ayy düşündüğün şeye bak".. Yani bu kadar aforizma kasmanıza gerek yok tontişler*
Ufacık bir enfeksiyon, diş ağrısı, üşütmede bile boynumda beliriyor bu meretler.. Gerçi hepsi Rahman'ın bizlere olan bir nimeti, rahmetinin tecellisi ama uzun süre kalınca insan korkuyor. Bir süre prebiyotik ağırlıklı beslenmem lazım sanırım, şu sıralar sabahları simitler, poğaçalar, 3ü 1aradalar.. saldım bayağı, toparlan be kızım!
Ayşegül Çoruhlu'yu yakından takip eden birisi olarak kendisinden benzer söylemleri defalarca duyduk.. Bütirik asit, butirat denilen maddelerin tereyağı gibi hayvansal yağlarda çokça bulunduğu, mukoza oluşumunda oldukça etkili olduğunu yazmıştı.. Tat ve koku kaybı olanlara da hem yenilmesini hem bu şekilde kullanılmasını önermişti. Yani her şeye çok biliyormuş gibi atlamazsak iyi olur, alternatif fikirlere açık olalım. (ps: Hilal Kaplan'ı günahım kadar sevmem)
O kadar özeniyorum ve giyenleri gördükçe içim gidiyor ki anlatamam. Elimden gelse her renginden bir çift dizerim. Ama gel gör ki çalışma koşullarım buna müsait değil. Ofis tarzı yerlerde çalışan bayanlar giymiyorsalar çok ayıp ediyorlar benden söylemesi.
Bugünkü pişmanlığım yıllar öncesine dayanıyor.. Halt ettik de lisede sayısalcı olup çıktık, dilci olsaydım ne güzel olurdu, ha ri ka bir fırsat kaçırdım bugün, halen canım burnumda ne zaman geçer ağrısı bilmiyorum. Bazı şeylerin geri dönüşü olmuyor, şu saatten sonra elimden ne gelir bilmiyorum. Kaybettik albayım.
İbrahim Erkal-Canısı.. İbrahim Erkal Emine Ün'e inanmayıp, kızın burnundan getiriyordu. Kızcağız gece gündüz gözü yaşlı kötü vakitler geçiriyorken sen git araba çarpsın, tam o anda taaak İbrahim Erkal'ın gözü önünde kanlar içinde yere yat. Adam kızı kucağına alır, ağlar filan. Ben de ekran başında ağlamıştım, yaş 6 sanırım. En erken çocukluğuma dair travmatik dizi bu, çok ağlamıştım.
Bir diğeri ise Oz Büyücüsü. Halen izleyince biraz garip hissederim kendimi, o dönem de ürperir korkardım. Meğer altyapısında bir takım illüminik, satanik ögeler barındırıyormuş. Tuhaf bir filmdir.
Bir diğeri ise Oz Büyücüsü. Halen izleyince biraz garip hissederim kendimi, o dönem de ürperir korkardım. Meğer altyapısında bir takım illüminik, satanik ögeler barındırıyormuş. Tuhaf bir filmdir.
Hayatımda ilk ve son kokoreçi Eminönü'nde Kral Kokoreç diye bir yerde yemiştim(tavsiye üzerine) . Öyle normal dışarıda masa, küçük tabureler filan ayak üstü bir yerdi. Aceleyle yemiştik çünkü vapura yetişmemiz lazımdı, o yüzden çok bir şey anlamasam da sevdim sanki ben. Bir kere daha deneyimlemem lazım net karar vermem için.