sinemanın hayatımda önemli bir yeri oldu hep, o yüzden burada çokca uzun süre sinema ile şeyler yazdım. 13 sene filan... tabi o zamanlar burası sinemanın, tiyatronun kültür sanat içeriklerinin konuşulabildiği, format diye bir şeyin olduğu bir yerdi. hatta çok eski tarihli tanımlara bakarsanız "... olandır." "... yapandır" gibi cümlelerle biter. çünkü bir tanımın adı üstünde bir başlığı tanımlıyor en azından onun fonksiyonu hakkında bir açıklama getiriyor olması gerekirdi. çok eski zamanlardı, güzel günlerdi... sonra baya kaba saba, her istediğini söyleyebilen ama sırf çok tanım girdiği için tolere edilen bir güruh geldi. hayatlarında kültür sanata dair hiçbir ilgileri olmayan, tek derdi başörtülü kızın görünen bileği hakkında yazmak, dişe dokunur içeriklerle yolları kesiştiğinde kendi kültürsüzlüklerini "çıkar fularını ne dediğin anlaşılmıyor" sığlığında örtmeye çalışırlardı. sonra baya nicelik, niteliğin önüne geçti. boş muhabbet etmek her zaman nitelikli içerik üretmekten daha kolaydır. yani bir tarafta, bir film izleyeceksiniz, bir şiir okuyacaksınız, bir şarkı keşfedeceksiniz de hakkında öznel bir şeyler yazacaksınız, diğer tarafta hiçbir kısıt yok at pisliği güzeldir bile yazsanız, birisi altına güzel değildir yazıp bunu tartışsanız bile hit alan bir başlık olduğu için öne çıkarıldı. daha dolu içerikler tematik diye geriye atıldı. bilmeyenler varsa diye eskiden modlar bir başlığın sol frame'e gelmesini sağlayabilir ya da sol framede gizleyebilirdi. sözlüğe en büyük darbeyi bu vurdu bence. yani size ne konuşmanız gerektiğini söyleyen 2-3 tane mod. kendi aralarında da tutarsızlar üstelik, birinin sildiği içeriği diğeri normal buluyor filan. aslında olumlu anlamda kullanılsa belki çalışırdı ama tam tersi işledi. yani lüzumsuz boş içerikleri sol frame'e taşınırken, nitelikli içerik üretecek insanları çekebilecek başlıklar hep arkaya itildi. binlerce boş muhabbet içerisinde, bir de bu güruhun iğnelemelerine, tacizlerine tahammül edemeyen çok insan gitti. geriye kalan boş muhabbetçiler de, bir süre sonra sıkıldı. zaten sosyal hayatlarında da tanışan whatsap gruplarından muhabbetlerini sürdürebilen bir grup haline geldiler. yani sözlük olmayı sağlayan iki önemli nitelik tanım içermesi, ve yazanların anonim olması durumu ortadan kalktıktan sonra geriye bu enkaz kaldı. her seferinde tanım kampanyaları, eski yazarlara ulaşalım gelip yazsınlar v.s çabaları oldu geçici süre bir hareket yarattı ama mantalite değişmediği için bir süre sonra aynı noktaya geri döndü. hatta sanırım yine bu başlıkta taşıma suyla değirmen döndürüyorz minvalinde yazmıştım bu tavrı. neyse çok uzattım. film diyordum.
javier bardem'in başrolünde oynadığı güzel bir film var. mar e dentro/içimdeki deniz. buradan sonra spoiler içerir. javier bardem'in oynadığı karakter ramon deniz aşığı bir adamdır. gemi makinistidir. hayat doludur bu yüzden, kumsallar, denizin uçsuz bucaksız huzur veren görüntüsü, ciğerlerine dolan tuzlu bir meltem esintisi ile her gün yeniden doğmaktadır. ekonomik olarak da iyi bir durumdadır. aile v.s kimseye karşı bir sorumluluğu olmayan yalnız yaşayan ve bununla mutlu olmayı başarabilen bir adam. bir gün bir kaza geçirir ve yatağa bağımlı hale gelir. boynundan aşağısı felçlidir. o güne kadar yaptığı birikim, sosyal güvence sayesinde çok iyi bir bakım sağlanıyordur. deniz kenarında her gün denizin kokusunu ciğerlerine çekebileceği , martı sesleri ile dolu bir pencerenin yanında bir yatak. ama hiçbir şey eskisi gibi değildir. hayatının tüm renkleri gitmiştir, geçmiş günlerin nostaljisi dışında bir şey yoktur artık. sözlüğe ne kadar benziyor değil mi ?. imkanları olan tanım girip, mesaj yazabildiğin, yüzbinlerce belki milyonlarca içeriğe sahip bir yer ama eski tadı yok.
neyse efendim bir gün ramon bu hayattan istediğim keyfi zevk alamıyorsam ve kimseye karşı bir sorumluluğum yoksa neden varım diye düşünmeye başlar. intihar etmeye karar verir. ama boyundan aşağısı felçli bir adam nasıl intihar edebilir ki? yasal olarak da birinin buna yardım etmesi suç olduğundan kimse bunu yapmak istemez. ramon her gün ruhsal bir çöküntü içinde acı çekmektedir, hukuki yollara başvurmuştur ama bir türlü kimse ölmesine izin vermez. sosyal güvencesi ona en iyi şekilde bakmakla yükümlüdür yasal olarak ve bu yükümlülüğünü yerine getirmek zorundadır... hatta onu bu düşünceden vazgeçirmek için işte hayata dair güzellikler sunmaya çalışırlar, doğum gününü kutlarla filan ama etrafındakiler bunu yapmaya devam ettikçe daha büyük ızdıraplar çekmektedir. işkence gibi gelmektedir ama etrafındakiler onun eski neşesini getirir umuduyla devam ederler bu işkenceye... fiziksel şartları yerinde olduğunda böyle bir karar verse yapabilecekken neden bunu yapacak fiziksel engeli varken izin verilmez. ötenazi tartışmaları etrafında derinlikli bir film. bu kadar spoilere rağmen sonunu söylemeyeceğim.
bunu niye anlattım. sözlüğe baktığımda ramon'u görüyorum artık. bir bırakın beni, ben misyonumu tamamladım, yaşayacağım en güzel günleri yaşadım ve tükettim, yaşamla ilgili her şeyi kafasında bitirmiş bırakın beni gideyim artık diyen bir adam. hayatta kaldığı her gün daha büyük bir ızdırap çekiyor. bizse olsun ramon ya hayat güzel filan diye onu eski nostaljilerle avutmaya çalışan, doğum günü partileri kutlayan hasta bakıcılar gibiyiz. herkes 10 tanım girsin, canlandıralım filan.
filmin sonuna doğru şunu düşünmüştüm, var olmayı o kadar kutsallaştırmışız kihiç diğer ihtimali düşünmüyoruz. öyle bir an gelir ki varlığı sürdürmenin kendisi varlığı küçülten, onu çürüten bir şey haline gelebilir. aslında ramon için en iyisi belki gitmesidir. onun için yapılacak en güzel şey onu güzel hatıralarla ve bir tebessümle hatırlayabilmektir.
"bir de böyle düşün" dedi hilmi kazmıkçı...

dünya sözlük bitti diye diye kendisi bitti. ya öyle olursun işte. sözlük baronlarının kulağına gittiyse söylediklerin bir anda yok ederler adamı.
nick altı bile uçmuş.
şaka bir yana hoşçaklasın.
umarım yukarlardan bir yerlerden bize bakıp gülümsemiyordur.
nick altı bile uçmuş.
şaka bir yana hoşçaklasın.
umarım yukarlardan bir yerlerden bize bakıp gülümsemiyordur.
bu ülkeye yaptığı en büyük kötülük cehaleti meşrulaştırması sanırım.
her şeyin çıkış noktası eninde sonunda buna dayanıyor.
bir liyakatsizler ordusuna makam vermesi ve onlara liyakatsiz olduklarını hissettirmeyecek bir özgüven aşılamak, o liyakatsizlerin sahip olduğu özgüven yıllardır millete zulüm oluyor. bir süre sonra ar damarı da çatlıyor. yapılan her şey için vicdanlarını temizleyebilecek bir bahane bulabiliyorlar.
her şeyin çıkış noktası eninde sonunda buna dayanıyor.
bir liyakatsizler ordusuna makam vermesi ve onlara liyakatsiz olduklarını hissettirmeyecek bir özgüven aşılamak, o liyakatsizlerin sahip olduğu özgüven yıllardır millete zulüm oluyor. bir süre sonra ar damarı da çatlıyor. yapılan her şey için vicdanlarını temizleyebilecek bir bahane bulabiliyorlar.
bazen yazabileceğim her şeyi yazmışım bitirmişim tekrara dönüyorum gibi geliyor. çoğu zaman sol frame de bir başlık görünce o başlığın çağrıştırdığı şeyi yazayım diyorum. başlık altında entrylere bakınca 5-6 sene önce zaten yazmış olduğumu farkediyorum.
(bkz: 13 senelik fosil yazarın dramı)
(bkz: 13 senelik fosil yazarın dramı)
kızının da iyi parti adana 1. sıradan milletvekili adayı olması ile tüm çocukları siyasete girmiştir.
kişi başı 150
nerede?
kafe ise fena değil, ama restoransa ilk buluşmada vasat ya da vasatın biraz altı bir yere gidildiğini gösterir.
nerede?
kafe ise fena değil, ama restoransa ilk buluşmada vasat ya da vasatın biraz altı bir yere gidildiğini gösterir.
YA ŞAMPANYA PATLATANLAR OLACAK YA SECDE EDİP HAMDEDECEKLER
sonra da toplumu kutuplaştırıyorlar.
asıl bunca müslümanı canından bezdirip, şampanya patlatarak kutlama yapacakların ülkeyi daha adil yöneteceğine ikna olmuş hale getirenlerin utanması gerekmez mi?
ayrıca şampanya patlatmak nedir ağa formula 1 yarışı mı bu.
asıl bunca müslümanı canından bezdirip, şampanya patlatarak kutlama yapacakların ülkeyi daha adil yöneteceğine ikna olmuş hale getirenlerin utanması gerekmez mi?
ayrıca şampanya patlatmak nedir ağa formula 1 yarışı mı bu.
arkadaş nedir bu içeceğin bardak üzerindeki tahakkümü.
nedir bu zarfın mazruftan çektiği
biz bunu eserlerimizde yazdık. #7201280
nedir bu zarfın mazruftan çektiği
biz bunu eserlerimizde yazdık. #7201280
İki elle tokalaşıp, tokalaşırken salavat getirdikten sonra ellerini yüzlerine süren teyzeler. Bir ara dövmeli, piercingli, eylinerlı hard rocker bir arkadaşımla böyle tokalaşıyorduk Allah affetsin. İmana getiremedim bebeyi ama iyi çocuktu. Olsun en azından denedik.
Ben kuyruklu frakla giriyorum. Hakikatten çocukluktan kalma öyle üç harfilerle alakalı bir bilgi var zihnimde ama hakikatten böyle bir şey var mı, sahih mi bilen yeşillendirsin.