kırgınlık ile özlemin kesiştiği noktayı anlatan bir şiir.
Beni hatırladıkça,
Arasıra gönlümü al.
Sokakta görünce,gülümse,
Yanıma yaklaş,
Az elin elimde kal.
Evine misafir geleyim,
Kahvemi sen pişir.
Taze doldurulmuş sürahiden
Bir bardak su ver
Yetişir...
(bkz: ziya osman sabah)

if you had no name... diyerek başlayan ve and now i'm freezing... diye son bulan bir parça.
">git
(bkz: philip glass)

(bkz: philip glass)
yalnız kalmadığın sürece hiçbir zaman kendin için yaşayamayacağın gerçeği.
rengi solmuş bir kaç eski fotoğraf ile yapılır. o gözler objektife değil gelecekte o resimlere bakacak kişilere mesaj veriyor sanki.
henüz gelecek gibi bir kavramı kaybolmamış kişileri kapsar, umut olduğunu gösterip plan yapmaya veya hayal kurmaya zorlar.
çeşitli alıntılarla oluşmuş, birçoğu yaşanan ama kelimelere dökülemeyen duyguları anlatan turgut uyar şiiri.
"insan en çok sabahları arar sevdiği kadını"
diyor birisi, katılıyorum o sabahlara
öğleler kaba yaşanır, kalındır
akşamüstleri ince hüzünlü
çiçekler alınıp verilebilir
sabahtır yalnızlık
nasıl sabah nasıl yalnızlık
ve şiirsel hiçbir yanı yok sanılır
var mıdır, vardır
vardır, ama çiçeklerle değil
kendi başına
zımpara taşı gibi acımasız
ne aklıma gelse bir bakıyorum unutmuşum
tren penceresinden bir tarla
eskiyip atılmış bir gömlek - hiç unutmam
"hiç unutmam hiç unutmam hiç unutmam"
diyor birisi, yineliyorum
hiç unutmam hiç unutmam hiç unutmam
çünkü hiç unutmam hiç unutmam hiç unutmayın
insan nasıl direnir başka
"hiç unutma"
bir zamanlar Kars'ta bir otel odasında
bir gezgin kokucunun bana verdiği
bir alüminyum şişeyi unutmuyorum
"ölümü geciktirmek sonsuzluğu kısaltmaz"
diyor birisi, evet ama
hayatı uzatır sanki
sanki ama ne adına
-hayatın kendisi adına
sonsuz bir törenle susuyorum
sonsuz dirim için, o sonsuz adama
sonra duyguya, ele benzer şeyler giriyor hayatıma
el midir duygu mudur
evet bazı kişiler kararsız ama
benim seçmediğim sanılır hayatımda
"el altından el ilânı dağıtıyor"
birisi, almıyorum allahaşkına
alamam, neden alamam
biliyorum hiçbir şey yapamam tek başıma
biliyorum beni kendi başıma sanan birisi
durmadan hata yapıyor
serçeye kumruya öküze sormadan
insanın kendi seçtiği toprak
-doğrusu, toprağın kendi seçtiği insan-
dirimin geleceğini doğruluyor durmadan
"her şeyden biraz kalır"
diyor birileri, çoğulluk haklılıktır
kavanozda biraz kahve
kutuda biraz ekmek
insanda biraz acı
insanda biraz mutluluk
ama en geçerli söz
bir numaranın söylediğidir
Türkiye'de ve Dünya'da
"insan en çok sabahları arar sevdiği kadını"
diyor birisi, katılıyorum o sabahlara
öğleler kaba yaşanır, kalındır
akşamüstleri ince hüzünlü
çiçekler alınıp verilebilir
sabahtır yalnızlık
nasıl sabah nasıl yalnızlık
ve şiirsel hiçbir yanı yok sanılır
var mıdır, vardır
vardır, ama çiçeklerle değil
kendi başına
zımpara taşı gibi acımasız
ne aklıma gelse bir bakıyorum unutmuşum
tren penceresinden bir tarla
eskiyip atılmış bir gömlek - hiç unutmam
"hiç unutmam hiç unutmam hiç unutmam"
diyor birisi, yineliyorum
hiç unutmam hiç unutmam hiç unutmam
çünkü hiç unutmam hiç unutmam hiç unutmayın
insan nasıl direnir başka
"hiç unutma"
bir zamanlar Kars'ta bir otel odasında
bir gezgin kokucunun bana verdiği
bir alüminyum şişeyi unutmuyorum
"ölümü geciktirmek sonsuzluğu kısaltmaz"
diyor birisi, evet ama
hayatı uzatır sanki
sanki ama ne adına
-hayatın kendisi adına
sonsuz bir törenle susuyorum
sonsuz dirim için, o sonsuz adama
sonra duyguya, ele benzer şeyler giriyor hayatıma
el midir duygu mudur
evet bazı kişiler kararsız ama
benim seçmediğim sanılır hayatımda
"el altından el ilânı dağıtıyor"
birisi, almıyorum allahaşkına
alamam, neden alamam
biliyorum hiçbir şey yapamam tek başıma
biliyorum beni kendi başıma sanan birisi
durmadan hata yapıyor
serçeye kumruya öküze sormadan
insanın kendi seçtiği toprak
-doğrusu, toprağın kendi seçtiği insan-
dirimin geleceğini doğruluyor durmadan
"her şeyden biraz kalır"
diyor birileri, çoğulluk haklılıktır
kavanozda biraz kahve
kutuda biraz ekmek
insanda biraz acı
insanda biraz mutluluk
ama en geçerli söz
bir numaranın söylediğidir
Türkiye'de ve Dünya'da
Çocukluktan kalmış bir alışkanlık. o zamanlar ileri tarihlere gidip her güne bir umut yüklenirdi, yeni hevesler ve heyecanlı bekleyiş. şimdi koparmadığım tarihi geçmiş sayfalarda geziyorum. eskimiş ve anılarla dolu. insana yaşlandığını hissettirenin aynalar değil takvimler olduğunu hatırlatıyor.
Bunun asıl sebebi; bu zamana kadar şahit olup görülen ölümlerin sende de aynı etkiyi oluşturma korkusu. Bir başka tanım olarak başkalarının ölümünden etkilenerek bunu kendine yakıştıramamak.
İnsanda bu sıkıntıyı yaratan; o ana kadar böyle bir olay olmamış ve sen o duyguları hiç hissetmemişsin. Ölene karşı Sonsuz bir hasret, eksiklik, acı ve birçoğu. Sen ölürsen de geride kalanların aynı durumu yaşayacağı düşüncesi.
İnsanda bu sıkıntıyı yaratan; o ana kadar böyle bir olay olmamış ve sen o duyguları hiç hissetmemişsin. Ölene karşı Sonsuz bir hasret, eksiklik, acı ve birçoğu. Sen ölürsen de geride kalanların aynı durumu yaşayacağı düşüncesi.
ağlamakla ağlamamak arasında sıkışan kadınlar bakar gökyüzüne.
biraz utanç, birazda sürekli kendini tekrar eden gözyaşlarının yorgunluğunu anlatır. bir de yanağından süzülüp yere düşecek damlalara kıyamayan insanları.
biraz utanç, birazda sürekli kendini tekrar eden gözyaşlarının yorgunluğunu anlatır. bir de yanağından süzülüp yere düşecek damlalara kıyamayan insanları.
o durum içinde kim bilir kaç kişi bunu düşünür bilinmez ama tam tersi hayat yaşayanlar bununla avutur kendini.
bazen bunun duygusuzluk hali olduğunu düşünüyorum. yoksa bu zamana kadar keşfedilmemiş ve isimlendirilmemiş his kalmamıştır. ama kırgınlıkla özlem arasındaki durumun henüz ismi de yok tarifi de. ya da öfkeni bastıran şeye sevgi veya sabır değil başka bir isim arıyorsun, korku ve umut arasında hissedilenlere kimse ad koymamış.
önce kendi kıyas ve karşılaştırma yeteneğimizle yeni bakış açıları geliştirir, başkaları üzerinden hedefteki kişiye teşhis koyarız. tanımak istediğimiz kişinin özelliklerinin farkına varmak ancak bir başka insanda tam tersini keşfetmekle mümkündür.
kendinden başka düşündüğün insanlar var ise uzak bir ilişki her zaman kötü değildir, bazen iyi olmak zorundadır. özlemek alışmak kadar tehlikeli değil çünkü.
Veda iki insan arasında yaşanmış veya yaşanacak en önemli olay olmasaydı böyle bir sonuca varılamazdı sanırım. kaçınılmaz sonlar her zaman dokunaklı ve akılda kalıcı olur.
düşünüyorum da benim için en fazla grinin tonlarını katabilir, oysaki siyah istenmeyen renkleri silerken beyaz yeni renkler oluşturmak için var.