1. toplam entry 78
  2. takipçi 1
  3. takip edilen 0
  4. puan 236
  5. statü
  6. rütbe çaylak
  7. kayıt tarihi 7 ay önce

Bursa'da yaşayıp Bursa'yı bilmemek

Hayatımın ilk 25 yılını yaşadığım şehir bursa. İkinci 25 İstanbul'da geçtiyse de, Hala da ailemin yaşamakta olduğu şehir. Hatta Nüfus müdürlüğünde çalışan bir akraba üzerinden yaptığımız bir şecere çalışması var zamanında, ailem 200 küsur yıllık bursalı. Oturup Gurur duyulacak bir şey değildir elbet, ama göçmen şehri bilinen bir kentte çok rastlanan bir şey de değildir.

Şunu söylemek isterim,
Benim kadar bursalı olmasına gerek yok kimsenin, sadece 'içinden'seniz bile bilirsiniz ki bursa başlıktaki durumun pek mümkün olduğu bir yer değildir. Her yeri zaten yakındır, her semti ailedir, her semti ailedendir.

Yakınlık da ailelik de son 20 yıl değişti, hem de anormal biçimde değişti, ama ne oldu, mesafeler büyüdü, kalabalıklar, onların yeni semtleri yabancılaştı. Yoksa "bursa'yı bilmemek" denecek bir güzellik eklendi de bilmeyen var diye bir şey yok.

Minareliçavuş acayip olmuş evet, balat üf hakkaten, peki buraları bilmiyorsanız ne kaybediyorsunuz, hiçbir şey. Bir tarihi eser, veya hatta bir modern eser, bir kültürel oluşum var mı, aslında kısaca bir şehri bir diğerinden ayıran ne var yeni yerleşim birimlerinde, hiçbir şey. Bahsettiğim yerler ve Nilüfer lokasyonlu bir dolu diğerinde yer gök, yeni olan her şey, bina, Cafe, restoran.

gençliği "bursa'da gidecek bir yer yok" cümlesiyle geçmiş jenerasyonumu düşünüyorum, bir de misal yeğenlerimin içinde yaşadıkları ortamı, bursa şu an emin olun Paris new york. Ama hala bursa'yı bilmemek denecek bir yeri olmadığını, bu anlamda yeni hiçbir şey eklenmediğini düşünüyorum. Bursalı bursa'nın her yerini bilir.

timsah arena

Üstüne yeşil naylon branda gerilmiş gibi duran, kafası timsah, kuyruğu yılan, çin malı özensiz oyuncaklara benzeyen stad. Oyuncağın altına baktığınızda, daha da beter. Çirkin, özensiz bir cam ve beton yığını. Zeytinburnu'ndaki seksenlerden kalma, çürük toptancı sitelerinden farkı olmayan, berbat bir yapı.

apranax fort

Artık şartlanma üzerinden çalışıyor da olabilir, baş ağrılarımı kesen tek ilaç.

Sayın sayabildiğinize, ismini bilmediğim, kullanmadığım, denemediğim tek bir ağrı kesici yoktur, ve apranax bende işe yarayan (nsai grubu tüm diğer ilaçlar da dahil olmak üzere) tek ağrı kesici.

20 yıldan uzun süredir kullanıyorum, sağlığıma zararlı, bir şikayete sebep olan, gözlemleyebildiğim bariz hiçbir olumsuz etkisi de olmamıştır. Yani 20 yıldır birikiyordu da bir gün toplu olarak götürecekse bilmiyorum. Onu da yirmi yıldır sağladığı konfora, bugüne kadarki hayatımı güzelleştirmesine sayarım, hakkımı yine helal ederim.

ditto

Güzel Türkçemizin en boş, açık ara en varoş, karşınızdakinin entelektüel ve dahi sosyal düzeyi hakkında en fikir edinebileceğiniz kelimesi olan "aynen" sefilliğinin İngilizce karşılığı.

Şöyle bir farkı var, bizdeki sığırlar gibi, misal "aç mısın" sorusuna karşı kullanamazsınız. Karşınızdaki "ben acıktım, sen?" diyecek ki "ditto" ortamı olsun.

Bir tür "me too" tabii, ama "aynı şekilde" olarak düşünmek doğru olur, zira şöyle kullanıldığını da görürsünüz, (Türkçe yazıyorum) "bütün futbolcular yorgundu, ditto hakem de tabii."

sözlük yazarlarının ingilizce seviyeleri

Ancak cefr üzerinden değerlendirilirse, bunun için de ielts, toefl, pte cinsi bir sertifikasyon kurumu üzerinden belgelendirilebiliyorsa bir şey ifade eder. İnternet üzerinden yapılan ücretsiz testler, x dil kursunun, ölçme-değerlendirmesi kim tarafından ne kriterle yapılıyor bilinmeyen sınavına göre verilmiş sertifikalar, maalesef bir şey anlatmıyor.

Bunun yanında, seviye deyince receptive/productive hangi alanın seviyesinden bahsediyoruz, bu da ayrı konu. Çok iyi seviyelerde olduğunu düşünen kişilerin bu output rahatlığını genelde yazılı dilde yaşadığını, hatta yazılı deyince, onu da çoktan seçmeli sorular ile verebildiğini, yaz dendiğinde geçtim doğru ve yeterli kullanımını, bir kurgu yakalamaktan dahi uzak olduğunu görüyoruz.

"Konuşma seviyesi" olarak, ayrı bir şekilde tanımlamak ve değerlendirmek gerekiyor dolayısıyla bunu, zira ilgilendiğimiz daha çok bu olsa gerek, o da yine yes/no cevaplı sorular ile değil, oracy (oral literacy - sözel okuryazarlık) ile ölçülmesi gereken bir alan. Misal "türkiye'yi seviyor musun" değil, "Türkiye hakkında ne düşünüyorsun?" sorusu ve devam algoritmasıyla.

Seviye bildiriminde ilk adım, doğru teşhistir. Birçok başka alanında olduğu gibi hayatın. Bu ülkenin jargonunda "anlıyorum ama konuşamıyorum" diye bir yalan olduğu sürece de, bu mümkün değildir. Bbc'yi dinleyip haberleri anladığınızı ama işin konuşmaya geldiğinde patladığını düşündürüyorsunuz çünkü bu şekilde, oysa bu zannediyorum doğru değil. O yüzden seviyesini gerçek anlamda merak eden, doğru teşhis peşindeki kişilerin -ki o seviyeyi isteyen okul ve işyerleri de sizden zaten bunu isteyecekler, english time'ın just english'in metni internetten indirilmiş sertifikalarını değil- bahsettiğim sınavlardan birini almasını tavsiye ederim. Almıyorsanız ihtiyacınız yok demektir, ne güzel, bu durumda düzeyinizin ne olduğu da çok önemli değil.

Hayırlı ramazanlar.

hayatında 101 bin 425 kere ezanla ibadete davet edilen ateist

Milyar kere duyduğunda da icabet etmeyebilir. Kime yapılan bir çağrı olarak alacağı, herkesin kendi bileceği iştir. Kaldı ki bir "ilah" kavramının dahi karşısında olan insan, bir de "Allah’tan başka ilah olmadığına şehâdet ederim." sözlerine biat edecek. O da Arapça biliyorsa anlıyorsa bu arada.

Ezan bir propaganda aracı değildir. ne okuyana, ne mümin olmayıp da duyanlara böyle vazifeler yüklenmemeli.

Kaju ezmesi

Arkadaşlarla birbirimizin ellerini tutarak internetten açıp fiyatına bakmaya karar verdik. söz verdik birbirimize, arkadaşlar ne olursa olsun korkmak çığlık atmak ağlamak yok dedik, metin olacağız, görüp kapatacağız, bunun ruh sağlığımızı tarumar etmemesi bizim elimizde, sağlam duruş, irade, metanet, anahtar bu, yıkılmayacağız dedik, buna rağmen daha kaju yazmamızla birkaç arkadaşımız strese dayanamayarak aramızdan ayrıldı. Ezmesi yazana kadar kah diyete kah ebe diyete intikal edenler oldu. Üç kişi kalmıştık, arama tuşuna ben basacaktım, dedim tanıdıklar sorarsa ölüm sebebi 4 basamaklı kavanoz flyatı dersiniz. Sıkı sıkı sarıldık, bastım. Bir gözümü yavaş yavaş açtım, baktım herkes boynunu kısmış öyle duruyor. Ekrana eğildim, beralife marka 300 gr. 135 lira, picus 200 gr. 120 lira.
Aç lan aç yok bişey dedim, baktılar e iyimiş lan dediler onlar da, ikişer kavanoz sipariş ettik kapadık.
Markette neden kuş büzüğü kadar pakete servet istiyor bunlar bilmiyoruz. Kalanlar olarak el ele tutuştuk markete gidiyoruz şimdi.

Emeklilere ödenen bayram ikramiyesi

(primi yapayım, televizyonda canlı yayında yağdırıp sonra arazi olan deprem bağışçısı yavşaklar gibi, basar giderim para gelince, nerde gördüm ben seni)

inşallah hepsini dünya sözlüğe bağışlayacağım. diyeceğim alın yavrum buraları hep donatın, eksiğinizi gediğinizi giderin (herkes duyuyor mu diye arada sağa sola kaçamak bakışlar atar), çocuklar genç, doya doya yazsınlar, (sesini biraz yükseltir) devlet ne veriyorsa hepsini vereceğim, binse bin, beş binse beş bin, hatta şimdiden vereyim ben size, geleni ben alırım, vereyim peşin peşin ne var, (makbuz koçanıyla biri yanaşır) gerçi şimdi bin veririm, sonra derler ki üç bin liraymış ikramiye, hesap karışır, ben gelince vereyim, hepsini o zaman vereyim. hepsini işte ne kadarsa. eh madem. hadi eyvallah şimdilik.

Sigara ile oruç açmak

içtiğim zamanları hatırlıyorum, bunu sadece bir kez yaptım, hayatımda bir sigaranın tadı hiç bu kadar berbat gelmemişti.

kamu spotu: sigara sağlığa zararlıdır, insanın kendine verdiği büyük bir zarardır, 7 yıl oldu bıraktım, içmiyorsanız başlamayın, içiyorsanız siz de bırakın, içtiğim zamanları özlemle hatırlıyorum, baya da iyiydi. zamanında bitirilmeyen entry bir kez daha boka sardı.
1 /