1. toplam entry 1527
  2. takipçi 6
  3. takip edilen 4
  4. puan 9689
  5. statü
  6. rütbe yazar
  7. kayıt tarihi 4 yıl önce

marie rose balter

marie alkolik bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. beş yaşlarında annesi ona bakamayınca yurda verir. Ardından bir çift onu evlatlık edinir. ama onu evlatlık edinen çift bayağı sıkıntılı tipler kontrol meraklısı bir kadın ve adam. küçük kızı evin mahzenine kapayıp sistematik biçimde işkence ederler. Dışarıdan bakıldığında normal ve çok saygın bir aile izlenimi verdiklerinden bunu yıllarca rahatlıkla gizleyebilirler ama Marie tam bir cehennem hayatı yaşar. Kız 17 yaşında ağır depresyondan felç geçirir. Halüsinasyonlar da gördüğü için doktorlar ona direkt şizofren teşhisi koyar ve onu akıl hastanesine yerleştirirler. Marie hayatının diğer 17 yılını orada geçirir ve oldukça zor zamanlar yaşar. Umutsuzluk ve çaresizlik içinde kıvranıp durur zavallı kadın. Yemek yemez, yerinden kımıldamaz ölüden pek bir farkı yok anlayacağınız. zamanla marie' de farklı gelişmeler sezen doktorlar otuz dört yaşına geldiğinde durumunu yeniden değerlendirir. Onun şizofren olmadığına, ağır depresyon geçirdiğine ve panik atak yaşadığına karar verirler. Arkadaşlarının ve kendisini seven birkaç sağlık görevlisinin yardımıyla Marie hastaneden çıkar. düşünsenize yıllarca bir sürü akıl hastasının arasında mücadele ediyor sessizce. Terk edilmiş, işkence ve tacize uğramış, hayatının otuz dört yılı ziyan olmuş bir kişi için hiç kolay olmasa gerek. Yetkililer “Aklı dengesi yerinde değil, okuması imkansız” dedikleri halde Marie, Salem State Üniversitesine Psikiyatri bölümüne girer ve mezun olur. Bu ara kanser hastalığına yakalanır ve mücadalesini kazanır. Kendisi gibi zamanında belli başlı bazı sorunlar yaşamış ve iyileşmiş Joe ile evlenir. eşi maalesef altı sene sonra ölür, tam bir insana tutunmuşken tekrar boşluğa savruluyor. ama güçlü bir kadın bu da onu yıldırmamış. Uzun yıllar doktor olarak çalıştıktan sonra Harvard Üniversitesi’nde lisansüstü eğitimini yapar. yıllar sonra içinden pek çoğu tarafından deli damgası vurularak ayrıldığı hastaneye yönetici olarak geri döner. hayat böyle de şaşırtıcıdır işte. nobody's child isimli film onun hayatını anlatıyor oldukça başarılı bir yapım. bazı insanların öyküsü, çabası o kadar güzeldir ki ölüp gitmiş olması hiçbir şeyi değiştirmez. verdiği mesaj aynı, her şey insanın elindedir ya kendini bir karanlığa hapseder, hayatına kahredersin ya da karanlığa kendin kandil olursun. kandil olmayı seçen beraberinde pek çok insana da ilham olur ancak bu zor bir yolculuk fazlaca azim ve cesaret ister.

"Eğer affetmeyi öğrenmeseydim, bir damla bile gelişemezdim. Yaşamım ziyan edilmiş bir yaşam olurdu. Ve bugün bu hastaneye yönetici olarak dönemezdim.”

crispr cas9

CRiSPR: Clustered Regularly Interspaced Palindromic Repeats şeklinde açılıyor. vakti zamanında genetik mühendisi olma hayalleri olan şahsımın uzaktan hayretle izlediği bir çalışma. genetikle alakalı her adım hem şaşırtıcı hem de ürkütücü sonuçta başrolde insan olunca kendinizi her türlü iyi ve kötü sonuca hazırlamanız gerekiyor ama ilerde çok ses getirecek gibi.



*ek olarak:
git
git

a'lâ suresi

denilir ki altıncı ayeti sürekli okursanız ezberiniz kuvvetlenir. bir öğrendiğinizi bir daha unutmazsınız. evet, ayet çok güzel hatta bu sure baştan sona o kadar mana yüklü ki. bir kere önce rabbinin adını an diyerek başlıyor yani her şeyden önce onu yücelt çünkü o yüceler yücesidir. ve övgüye en layık olan yine o'dur. sahiden bu sureden sonra ezberime bayağı kuvvet geldi ama kullanmadığımda aynı hızla körelmeye de başladı. yani bu demek oluyor ki allah'a ne kadar vakit ayırırsan o da karşılığını kat kat verir ya da tam aksi. diğer bir adı da sebbih suresi "anmak" anlamında. rengarenk çiçeklerin açtığı güzel bir ovada okunması ayetlerin manasını daha iyi tefekkür adına tavsiyedir.*

bir delinin karalama defteri

bir güvercin gördüm ağlıyordu sinesinde derin bir yara, kanatlarına da kan çalmışlar. örümcekler mağaraların ağzını tutmuş çıkışlar yasak. derin bir nehirde bir karınca boğulmuş sadece süleyman'ın içi yanmış. balıklarsa hala yunus için af dileniyormuş. bülbülün bağrı paramparça gülünü kurutmuşlar.


gold list yöntemi

David James tarafından geliştirilmiş bir kelime öğrenme yöntemi. biraz farklı ve nispeten uğraştırıcı şu aralar adını o kadar çok duyuyorum ki bu vesileyle uygulamakta nasip olur belki.

10-20 arasında cümle ya da kelime seçiyorsunuz. Bunları çevirileriyle örnekte olduğu gibi git
A bölümüne yazıyorsunuz. İki kez sesli bir şekilde cümleleri okuyorsunuz. Çevirilerine göz atıyorsunuz. Üstüne tarih atıyorsunuz. Ve 14 gün sonra hedef dil kısmını kapatıyor ve Türkçesine bakarak kendinizi test ediyorsunuz. İlginç bir şekilde, geçen sürede hiç çalışmamış olmanıza rağmen beyniniz cümlelerin 0'unu hatırlayacak. A bölümüne 10 cümle yazdıysanız 3'ünü hatırlayacaksınız. Şimdi hatırlayamadığınız 7 cümleyi B bölümüne geçirin. Ve yine 2 kez sesli bir şekilde okuyun. Anlamlarına göz atın. Yine tarih atın.⠀14 gün sonra kendinizi sınadığınızda bu defa kalan cümlelerin 0'unu hatırlayacaksınız. 5 civarında cümle hatırlayamayacaksınız. Bunları C bölümüne geçirin. ⠀
⠀14 gün sonra yine aynı işlemi yapın ve D bölümüne ilerleyin. Bu şekilde 10 cümle ile başladıysanız D bölümüne geldiğinizde ortalama 7'sini öğrenmiş olacaksınız. 20 cümle ile başladıysanız 14 tanesini öğreneceksiniz. ⠀

Bölümler arasındaki geçişlere damıtma deniyor. Peki bu damıtmalar arasında kalan 14 gün boyunca boş mu kalacaksınız? Hayır tabii. Yeni bir sayfa açıp aynı çalışmayı farklı kelimelerle her gün yapmalısınız. Yani 1.gün A kısmına cümleler yazdınız. 2.gün farklı bir sayfa açıp yine A kısmına farklı cümleler yazdınız. 3. gün yeni sayfaya farklı yeni cümleler yazdınız. Ve böyle devam ediyorsunuz. 15.güne geldiğinizde 1. gün A kısmına yazdığınız cümleleri B kısmına damıtıyorsunuz. 16. gün ise 2. gün yazdığınız cümleleri o sayfada B kısmına damıtıyorsunuz. Yani 14 gün boyunca her gün aynı işlemi farklı/yeni cümlelerle yapıyorsunuz. ⠀
Bu çalışmayı yaparken seviyenize uygun kısa cümleler kullanın. Eğer öğrendiğiniz dilde artikeller varsa isimlerin artikellerini öğrenmek için sadece kelime de kullanabilirsiniz. son olarak bu tekniği telaffuzunuz biraz oturunca yapmanız çok iyi olur. sürekliliği sağlayabilirseniz yani azminiz kırılmadan devam ederseniz gerçekten de işinize yarar.

joe dassin

hayata gözlerini bayağı erken yummuş bir şarkıcı 42 yaşında ölmüş. sanırım genç yaşta ölmesi pek bilinmemesinin sebeplerinden. ninni dinliyormuş hissi veren sesiyle insana fransızcayı tek başına sevdirebilir. et si tu n'existais pas ve a toi en bilinen şarkıları.

gam

imam şafii'ye atfedilen oldukça güzel bir şiir.

Ne zenginlik içinde olan bilir fakirliğin tadını
Ne sağlam bedenli biri hasta gibidir
Ne yoksulluklar vardır ki, örtülüdür üstü onurla
Ne zaruretler memnuniyet altında gizlidir.
Bir tebessüm ki altında hazin bir kalp yatar
Bir gam uğrar ki ona, göremez kimse
İnsanları toplar, denk oluşları birbirlerine
Fakat gam ayırır ve hiç kimse
Yakasını kurtaramaz ondan.
Karartsaydı eğer elbiseleri o gam
Bulamazdın bir yerde hiç beyaz elbiseli
İnsan gamını saklamak istiyorsa
Kendisine bile görünmemeli.

yunus tokat da yemez, tokat da atmaz

sagopa'nın trakonya adlı parçasının son kısmında geçiyor. yunustan kasıt aslında kamil insandır, ne zulme boyun eğer ne de zulmün yancısı olur yani safı bellidir. çok ince bir düşünce ile yerleştirilmiş dizelerin arasına. keşke o zamanlar sahip olduğun hassasiyet biraz olsun bugünlere de kalsaydı. şimdi mazinin tozlu sayfalarında kaybettiğini aramazdın belki de.

14 Şubat 2021 13 vatandaşımızın şehit edilmesi

sabah youtube'da şehit polis sedat yabalak'ın eşinin vidyosuna denk geldim. 3 dakikacık başta inanamadım nasıl olur ya altı koca yıl geçmiş aradan adamdan haber yok. altı yıldır o kadın, çocukları, annesi, babası dostları gözyaşı ve kahır içinde adamdan gelecek tek bir haberi beklemiş. tabii diğer aileler de... sahi sayın yetkililer tahmini ne zamana bu dağ farelerinin kökünü tamamen kazırsınız? daha kaç annenin bağrı yanacak, daha kaç çocuk babasız kalacak, daha kaç kadın eşini yitirecek? nasılsa çoluğunuz çocuğunuz güvende yakınlarınıza dokunan herhangi bir şey yok. ha bugün ha yarın olur nasılsa mı diyordunuz? biri ölmüş, bir ocak sönmüş, birilerinin kalbine ateşler düşmüş. etrafa üç beş taziye mesajı savurarak, birkaç telefon görüşmesi, biraz da para yardımı ile birkaç güne unutulur her acı. değil mi? peki siz bir insanı kör bir umutla beklemenin ne kadar acı verdiğini biliyor musunuz? ölü değilsin ama her gün ölüyorsun. üstelik sağ mı değil mi diye bir muallak üzerinde günlerin öylece tükeniyor bir gün, bir ay, bir yıl değil yıllarca.
nihayetinde başarılı bir operasyonmuş ama ben masal yaşımı geçeli çok oldu. allah vefat eden masumlara rahmetiyle muamele eylesin.

arz

en yaygın iki anlamı olan güzel bir kelime ilki "sunma" diğer anlamı "yeryüzü". kelimenin anlamını biraz daha yokladığımda yani bu sunmadan kastın ne olduğunu daha iyi anlamak adına biraz araştırdım. resulullah* her ramazan cebrail ile karşılıklı kuran okurken onun cebrail'e ayetleri okumasına yani öğrendiklerini sunmasına arz buna mukabilen cebrail'in tasdik edercesine tekrar okumasına da mukabele deniliyormuş.

çene yarıştırmak

tartışma esnasında muhatabın kim olduğunu, konuşulan mevzunun ne olduğunu bir anlığına unutup işleri çığırından çıkarma ve saçma sapan gönül kırgınlıklarıyla neticelenen laf kapışması diyebiliriz. insanlar böyle anlarda hem komik hem de çok acınası bir hal alıyor.

sen çok değiştin

genelde menfaat gözetilerek kurulan ilişkilerin nihai noktasındaki sitem cümlesidir. yalnız söylendiğinde karşı tarafın vicdanında herhangi bir zonklama olmuyor. bunu söyleyip muhataba gereksiz vicdan çileleri çektirmektense önce kendini hesaba çekebilmeli kişi acaba ona bunu yaptıran neydi diye. tabii bu kimsenin işine gelmez çünkü insanın kendisiyle yüzleşmesi sanıldığından çok daha zordur.
1 /