Bizim ülkemizde hiçlik yok.
Dünya ismindeki gezegenden bildiriyorum. Kannatimiz kıt, geçimimiz savurgan, algımız ak pak, dinamik ve mutfak tezgahımız en ufak amana yer vermeyecek ölçüde çay lekesiz de, soruyorum biz kimiz acaba?
En büyük maliyeti evliliktir. Yalnızca hesapla paçayı kurtaracak Olan zat-ı muhteremse, suda boğulmakta olan sineğin son hamlesi kadar gereksiz ve değerli bir durum içinde olduğunu bilemenektedir.
Bölge bölge ayırmayı daha önce düşünmemiş olmak, filanca şehrin kızları minvalinde büyük meşguliyet yaratmakta idi. Kutlarım.
Diğeri diyorum, eğer anlıyor, değer miydi diye soruyorum, o vakit biri değersiz miyim diye düşünüyor. En iyisi kimseye ilişmemek azizim derken eli gibi saçları da aynı yönde hizalanan yaşlı adamın derin çizgili yüzüne son ,belki ilk kez bakıyorum. Bunca diye başlayan sözlerini daha ağzından çıkmadan eliyorum, gökyüzü arkamızdan bizi gülünç gösteren bir renge bürünüyor. Renkten çok saate bakmak aklıma geliyor, o çok daha geride kalmış. İkimiz de Yaşlı olduğumuza kanaat getirip bir bank arıyoruz, konuşmamak adı ve kararıyla.
Tutumlunun tutumunu diğer insanları etkileyecek şekilde genişletmesi.
Dün, bugüne seslense yarın, balkona çıkıp üzerime su dökecek komşuya benziyordu. Bir zamanlar iyi anlaşacaklarına dair belirtiler söz konusuyken Dünün sınavı yarının karın tokluğuna dönüşüyordu. Yürüdükçe dünya yuvarlaktır gibi bilimsel verilerin güvencesi altında hayatımı idame ettirirken bir saksağanla mücadelem sonucunda insan mı dünyaya daha faydalıdır sorusunu daha ortaya dökmeden ekarte edebildim. Hem fayda konusu felsefenin de ilgisini çekmişti, yarar zarar hesapları sonucu eriyen minik bir buzula isim verebildik ve çok şükür en azından ismiyle aramızda yaşıyordu. Dünya ile ilgili düşüncemi değiştiren kırılma noktasında çoktan her şeyin bittiğini zannediyorDum. Bu durumda canlılığımın kanıtı için yine bilimsel veriler ışığında evrensel fizik yasalarından yararlandım ve bilerek düştüm ve hayat canımı çok yaktı, yaşıyordum.
ne diyebilirdim? senden bir adım önceni aldım ve bu bana yetti demişti. her dediğim, bir öncekinin üstüne bol gelen anlamlar yükleyip ikimizi geçmişteki yakınlaşmanın esiri kılıyordu. halbuki anbean değişen mesafemiz çoktan en son yaşadığımız bir kırgınlığın verdiği güçle farklı yollara bölünmüştü. bense iki yolun kırılma noktasında durup yine kelimelerimden medet umarak aslını gözetmeyen bir yorgunluğa kendimi sakladım. şimdi, öksüz bir yazıyı kalabalıkta kaybolmak üzere gönderdim. Yollar karar vermeden bizliği anlamam lazımdı.
Diyalektik gibi işleyen aile, bu devinim, bu dualite, bu çeşitlilik, bu post-modern duruş, bu tarihin gölgesinde yenen hayat kumaşı, tebrik ederim, içtenlikle.
Kalmadı, hele tanımadığı insanlara nezaket gösterenler pek az, Bahçemdeki nebat yaşasın, dışarıdakiler kurusun, bir yudum su ver desen yok, gibi söylemleri akabinde hatırlatan söz öbeği.
Kurulu düzen gereğince bir topluluğun mizacına şekil veren kültür, tarih gibi birliktelikler hazır lokma halinde yeni nesillere zorla yedirildiğinden her kurulu düzen yenisinin nüvesini içinde yıkıcı güç olarak taşır. örneğin modernizm postmodernizm geçişi buna benzer bir sindirememe halinin sonucu olabilir.
Anlaması mı yoksa anladığını düşünmemiz mi daha gerçekçidir bilinmez, hem önceleyin kendini bil demişler, başkasına gelene kadar, burada da bir şey demişlerdir muhakkak ama hatırlayamadım.
Evren simülasyon mu çok merak ediyorum, öyle olsaydı bile sanırım bunu kimse söylemezdi, acaba bu merak da her şeye dahil midir? Örneğin tencerenin tencereye bakıp kendini yadırgaması gibi bir şey olsa gerek bu. Halbuki yemek pişir,gir dolaba, o kadar.
İnsanın aşil topuğu var mıdır diye soracak olursak her yeri zayıf noktasıdır o nedenle insan komple aşil topuğudur.
Zombiler için ilham kaynağı olduğunu öğrendiğimde şaşırmamıştım.